Foucault yönetimsellik nedir ?

Uluhan

Global Mod
Global Mod
[Foucault ve Yönetimsellik: Kimse Bizi Yönetiyor mu, Yoksa Biz mi Yönetiliyoruz?]

Hadi biraz kafanızı karıştırmaya ne dersiniz? Bugün Foucault’nun "yönetimsellik" kavramını konuşacağız, ama korkmayın, bu bir ders veya felsefi bir polemik değil, rahat bir sohbet olacak. Yönetim, her zaman her yerde var; ama, bazen yönetilmenin çok ince yolları olduğunu ve bunları fark etmediğimizi düşünüyor musunuz? Mesela sabahları işe gitmek için saatlerce trafikte sıkışmak, etrafınızda sürekli bir reklam bombardımanına uğramak ya da akşam yemeğinizi "yeni bir hayat tarzı" öneren bir influencer tavsiyesiyle planlamak… Sizi yöneten bir güç var mı, yoksa aslında biz mi bu düzenin parçasıyız?

Bugün, yönetimselliği anlamaya çalışacağız. Foucault’nun gözünden bu kavramı keşfederken, erkeklerin çözüm odaklı ve stratejik bakış açıları ile kadınların empatik ve ilişki odaklı yaklaşımlarını da bu tartışmaya dahil edeceğiz. Hadi başlayalım!

[Foucault’nun Yönetimsellik Kavramı: Sadece Yöneticiler Mi Yönetir?]

Michel Foucault, her şeyin üzerinde düşündüğü gibi, iktidar ve yönetim konusunda da çok derin fikirler ortaya koymuş bir düşünürdü. Ama “yönetim” dediğimizde, gözümüzün önüne gelen geleneksel "büyük yönetici" figüründen çok daha fazlası vardı. Foucault’nun yönetime dair bakış açısı, biraz da "hadi gelin, biraz daha derine inelim" diyen bir tavırda. Ona göre yönetimsellik, sadece devlete ya da hükümetlere ait bir şey değil, aslında toplumun her köşesinde var olan ve bireylerin yaşamlarını şekillendiren bir sistem. Örneğin, okulda öğretmenin "şu saatte gel" demesi, ya da sosyal medyada "bu ürünü al, sana yakışır" diyen bir reklam, hep bir tür "yönetim"dir.

Foucault’nun bu kavramı geliştirmesindeki ana fikir, yönetimin, fiziksel bir zorbalık ya da baskı yerine, bireylerin içsel dünyasında şekillenen bir şey olmasıdır. Yani bir insanı yönetmek, onu dışarıdan iterek değil, onun kendi iç dünyasına nüfuz ederek gerçekleşir. Düşünsenize, sabahları uyanıp işe gitmek için bir motivasyon bulamıyorsunuz ama hala yapıyorsunuz. İşte bu, “içsel yönetim”in bir örneği.

[Erkeklerin Stratejik ve Çözüm Odaklı Bakışı]

Erkeklerin yönetimsellik konusundaki bakış açıları, genellikle daha çözüm odaklıdır. Yani, Foucault'nun bahsettiği bu “görünmeyen yönetim” olayını fark ettiklerinde, hemen nasıl kurtulacaklarını düşünürler. Hemen bir strateji geliştirirler. Mesela, bir işyerinde bir yönetim tarzı çok baskıcıysa, çözüm olarak "daha adil bir yönetim sistemi kurabiliriz" gibi bir yaklaşım benimserler. Bu, Foucault'nun bahsettiği “gizli yönetim”i yenmek için stratejik bir çözüm arayışıdır.

Örneğin, Foucault’nun "panoptikon" dediği, gözetleme kulesinin etrafında dönen fikir, bir erkek için şöyle bir şekil alabilir: "Beni izliyorlar mı? O zaman ben onlardan önce izleyeyim." Foucault, panoptik gözetleme sisteminin, bireylerin kendilerini sürekli izliyor gibi hissetmelerini sağladığını söylüyor. Erkek bakış açısında ise bu genellikle “başka birini izleme” ve kendi kontrolünü elinde tutma isteğiyle şekillenir. Ama sonunda herkesin izlediği bir oyun oluyor.

Erkeklerin yönetim üzerine düşünürken geliştirdikleri çözüm önerileri de, genellikle daha katı ve belirgin stratejilere dayanır. Bu, Foucault’nun düşündüğü gibi "gizli" bir yönetimden kaçınmanın en doğrudan yoludur. Sadece fiziksel değil, aynı zamanda psikolojik yönetim biçimlerine de çözüm ararlar.

[Kadınların Empatik ve İlişki Odaklı Yaklaşımı]

Kadınlar ise Foucault’nun yönetimsellik kavramını daha çok ilişki temelli ve empatik bir bakış açısıyla ele alırlar. Onlar için yönetim, daha çok toplumsal yapılar ve bu yapıların insanlar üzerindeki etkisiyle ilgilidir. Kadınlar, toplumda gördükleri bu “gizli yönetim”in, toplumsal cinsiyet rollerinden, aile içi dinamiklere kadar birçok farklı şekilde şekillendiğini fark ederler. Mesela, bir kadının toplumda kendini nasıl yönetildiğini hissetmesi, bazen sadece okulda ya da işyerinde değil, evdeki küçük günlük görevlerde de şekillenir. Yani yönetim, kadınlar için toplumsal yapılarla ve ilişkilerle iç içe geçmiş bir kavramdır.

Foucault’nun "biopolitika" fikri burada devreye girer. Biopolitika, bireylerin hayatlarının devlet ve toplum tarafından düzenlenmesi anlamına gelir. Kadınlar, toplumsal rollerin, aile içindeki görevlerin ve “doğal” beklentilerin nasıl insanların üzerinde baskı yarattığını gözlemlerler. Bu, onların içsel yönetim anlayışlarını etkiler. Kadınlar, bazen kendi hayatlarında bu tür "gizli yönetim"leri sorgularken, başkalarına da empatik yaklaşımlar sergileyebilirler.

Bir kadının toplumsal baskıları aşarak kendi kimliğini bulması, genellikle Foucault’nun "özgürleşme" kavramıyla paralel ilerler. Kadınlar, toplumsal yapıları sorgularken, aynı zamanda bu yapılarla olan ilişkiyi yeniden tanımlarlar. Bu yeniden tanımlama, onların yönetimsellik anlayışını hem kişisel hem de toplumsal düzeyde daha derinleştirir.

[Herkes Bir Yönetim Oyuncusu Mu?]

Peki, Foucault’nun yönetimsellik anlayışı gerçekten de bizi her an izleyen ve yöneten bir güç mü, yoksa bu yönetim anlayışı, bireylerin kendi içindeki bir yapıyı mı yansıtır? Belki de yönetimsellik, hem dışarıdan gelen baskılarla hem de içsel bir yapı kurma çabasıyla şekillenen bir şeydir. Sonuçta, yöneten bir güçten çok, biz hepimiz bir şekilde bu yapının parçasıyız.

Bununla ilgili size bir soru sormak isterim: Sizce gerçekten de yönetilen bir toplumda yaşıyor muyuz, yoksa bizler bu yönetim anlayışını kabul edip, içselleştirerek mi devam ediyoruz? Yorumlarınızı duymak çok isterim!

Kaynaklar

Bu yazı, Michel Foucault’nun "Yönetimsellik" ve "Biopolitika" kavramları üzerine yapılan akademik çalışmalara dayanmaktadır. Foucault’nun eserlerinden, özellikle “Disiplin ve Ceza” ve “Toplumun Doğal Tarihi” gibi eserlerden faydalanılmıştır.
 
Üst