Fiskobirlik fındık ezmesi nerenin malı ?

SanatAsigi

Administrator
Yetkili
Admin
Fiskobirlik Fındık Ezmesi: Karadeniz'in Kalbinden Gelen Bir Tat

Bir Hikâyenin Başlangıcı: Nasıl Tanıştık?

Merhaba arkadaşlar! Bugün size uzun zaman önce, Karadeniz'in yeşil ve mistik ormanlarının ortasında geçen bir hikâyeyi anlatacağım. Hikâye biraz eski ama içinde büyük bir anlam barındırıyor. Belki de daha önce hiç düşünmediğiniz bir soruyu birlikte keşfedeceğiz: Fiskobirlik Fındık Ezmesi nerenin malı?

Geçen hafta, bir arkadaşım bana bu soruyu sormuştu. O kadar sıradan bir soru gibi geldi ki, cevabını hemen verebileceğimi düşündüm. Ancak sonra, içimden bir ses bana durmamı, biraz daha düşünmemi söyledi. Bu soru, aslında pek de basit bir soru değildi. Hem bir anlamı vardı, hem de bir hikâyesi. Gelin, o hikâyeyi birlikte keşfedelim.

Bir Karadeniz Köyünde Başlayan Hikâye

Karadeniz’in derinliklerinde, denizin mavisiyle ormanın yeşilinin buluştuğu bir köyde yaşıyordu Ali. Ali, köydeki en büyük fındık üreticilerindendi. Ailesi, nesillerdir fındık yetiştiriciliğiyle geçimlerini sağlıyordu. Her sabah erkenden kalkar, fındık ağaçlarının altını süpürür, her bir fındığı özenle toplar ve pazara taşırdı. Fındık onun için sadece bir meslek değil, bir yaşam biçimiydi. Ali, çok stratejik bir adamdı. Her şeyi bir plan dahilinde yapar, çözüm odaklı yaklaşır, işini hep verimli şekilde yürütürdü. Her şeyin mantıklı ve düzenli olması gerektiğini savunur, iş dünyasında başarıyı genellikle pratik düşünme becerisine borçluydu.

Bir gün, köydeki diğer üreticilerle birlikte Fiskobirlik'e fındıklarını teslim etmeye gitti. Orada, yıllardır tanıdığı Hasan ağabey ile karşılaştı. Hasan ağabey, Fiskobirlik'in yönetiminde olan önemli bir isimdi. Ali ona, “Hasan ağabey, fındık ezmesi yapmak için ne kadar fındık gerekirse, tüm malzeme hazır! Ama bu işte ne kadar kazanacağız, hepimiz ne kadar pay alacağız?” diye sordu. Ali için her şeyin bir plan ve strateji içinde olması gerekiyordu, çünkü yaşamı bu düzenle şekillenmişti.

Hasan ağabey gülümsedi ve “Ali, bu sadece işin teknik kısmı değil. Bu, Karadeniz’in kalbinden gelen bir hikâye. Fındığın hikâyesini, değerini ve köklerini unutmadan yapmamız gereken bir şey.” dedi.

Kadınların Bakış Açısı: Empati ve İlişki Kurma

Bu sırada köydeki kadınlar da fındık topluyor, evlerinde hazırlıklar yapıyorlardı. Ali’nin eşi Ayşe, her zaman tüm işleri hassas bir şekilde ele alırdı. Ali’nin aksine, Ayşe’nin bakış açısı daha duygusal ve ilişki odaklıydı. Ayşe, fındık toplarken bile her bir fındığın nasıl büyüdüğünü, hangi ağacın hangi yönden daha fazla güneş aldığını, her ağaçla kurduğu özel bağları düşünür, her adımında doğanın ona sunduğu güzellikleri takdir ederdi.

Bir gün, Ayşe evde Fiskobirlik’in üretimiyle ilgili konuştuğunda, “Ali, fındık ezmesi sadece bir ürün değil. Bu, bizim topraklarımızın, bu köyün, bu insanların emeği. İnsanlar sadece fındığı alıp satmıyorlar, fındıkla kurdukları bir hayat var.” demişti. Ali, Ayşe’nin bu duygusal bakış açısına biraz şaşırmıştı ama hemen onunla ilgilenmek yerine mantıklı bir yaklaşım arayışına girmişti. Ancak Ayşe, aynı zamanda fındık ezmesinin aslında sadece bir ekonomik mal değil, aynı zamanda Karadeniz kültürünün de bir parçası olduğunun farkındaydı.

Fiskobirlik’in Rolü: Karadeniz’in Emeği ve Kültürü

Fiskobirlik, aslında Karadeniz bölgesinde, fındık üreticilerinin bir araya gelerek oluşturduğu bir kooperatifti. Bu birlik, sadece bir ekonomik oluşum değil, aynı zamanda bölgenin kültürünü, insanını ve emeğini simgeliyordu. Ali, Fiskobirlik’in doğru bir stratejiyle yönetilmesinin gerektiğine inanıyordu. Ama Ayşe, bu kadar derin bir anlam taşıyan bir değerin sadece kazanç odaklı bir ürün olarak görülmemesi gerektiğini savunuyordu.

Hasan ağabey, Ali ve Ayşe’yi dinledikten sonra şöyle dedi: “Fiskobirlik, sadece fındığın üretildiği bir yer değil. Fındık ezmesi de tıpkı bu köyün, bu toprağın bir yansıması. Her fındık, toprağın bizlere sunduğu bir armağandır. Bu ezme, sadece bir tat değil, Karadeniz’in ruhunu içinde taşır.”

Sonuç: Bir Strateji ve Bir Duygu Arasında

Ali, Ayşe’nin bakış açısını tam olarak anlamamış olsa da, bir şekilde fındık ezmesinin aslında daha fazla şey ifade ettiğini hissetmeye başlamıştı. Stratejik düşünme, çözüm odaklı yaklaşım her zaman önemliydi, ama Ayşe’nin empatik ve ilişkisel yaklaşımının da bir değeri vardı. Fiskobirlik fındık ezmesi, sadece Karadeniz’in değil, aynı zamanda orada yaşayanların, tarlasında fındığını toplayan kadınların, çocukların, yaşlıların ve tüm köylülerin emeğiydi.

Sonunda, Ali ve Ayşe, Fiskobirlik fındık ezmesinin sadece bir ürün değil, bir kültürün simgesi olduğuna karar verdiler. Her lokma, geçmişin, emeğin ve kültürün birleşimiydi. Ali’nin stratejik bakış açısı ve Ayşe’nin empatik yaklaşımı, bu tatta birleşti. Fiskobirlik’in fındık ezmesi, işte tam da bu yüzden Karadeniz’in kalbinden gelen, hem mantıklı hem de duygusal bir tat sunuyordu.

Sizce Fiskobirlik Fındık Ezmesi Nerenin Malı?

Şimdi size soruyorum: Fiskobirlik fındık ezmesi gerçekten nerenin malı? Bu sadece bir ürün mü yoksa bir kültürün, bir emeğin, bir hikâyenin simgesi mi? Karadeniz’in kalbinde büyüyen bu fındık ezmesi, hem bir strateji hem de bir duygu barındırıyor. Peki, sizce bu hikâyenin neresindesiniz?

Yorumlarınızı bekliyorum!
 
Üst